Kaliforniya Davranış Sağlığı Merkezi Klinik Direktörü ve terapist Melissa Legere, yetişkinlikte arkadaş sayısından ziyade arkadaşlıkların niteliğinin önemli olduğunu belirtiyor. DailyMail.com’a verdiği röportajda Legere, güçlü bir destek sisteminin değerine dikkat çekerek, sayısal çokluktan ziyade bağların kuvvetine odaklanmanın önemli olduğunu vurguluyor. Yıllardır yalnızca bir veya iki yakın arkadaşa sahip olmanın bir eksiklik olmadığını, aksine sadakat ve derin bağların bir göstergesi olabileceğini ifade ediyor. Sık sık arkadaş değiştirmek veya geçmiş arkadaşlıkların sürekli sorunlu bir şekilde sonlanması ise daha derin psikolojik nedenlere işaret edebiliyor. Legere, bu durumun ilişkileri sürdürmede zorlanma veya güven problemi gibi sorunlardan kaynaklanabileceğini belirtiyor.
Çok sayıda arkadaşa sahip olmanın da zorluk yaratabileceği ilginç bir nokta. Yetişkinlik döneminde iş ve aile gibi sorumlulukların da eklenmesiyle, tüm ilişkileri sürdürmek oldukça yorucu olabiliyor. Legere, enerjinin birçok kişiye bölünmesinin, ilişkileri beslemeyi zorlaştırabileceğini ve arkadaşlıkların yük gibi hissettirilebileceğini ifade ediyor.
Peki, “doğru arkadaş” kimdir? Legere’ye göre, ahlaki değerlere sahip, sabırlı, anlayışlı, dürüst ve gerektiğinde yapıcı eleştirilerde bulunabilen kişilerle arkadaşlık kurmak önemli. Gerçek ve yapıcı geri bildirimlerde bulunabilen arkadaşların, ilişkide samimiyet ve güveni artırdığını söylüyor. Ayrıca her arkadaşın her rolü doldurmasının gerekmediğini, parti arkadaşının dert ortağından farklı olabileceğini ve bu şekilde her dostluğa farklı bir alan tanıyarak üzerimizdeki baskıyı azaltabileceğimizi hatırlatıyor.
Sosyal çevresinin yeterli olmadığını düşünenler için Legere, yetişkinlikte de yeni arkadaşlıklar kurmanın mümkün olduğuna dair umut verici bir mesajla konuşmasını tamamlıyor. Kitap kulüpleri, grup egzersizleri veya ortak ilgi alanlarına sahip insanlarla tanışılabilecek diğer sosyal aktivitelerin iyi bir başlangıç noktası olabileceğini, ancak ilk adımı atmanın kişinin kendisine düştüğünü belirtiyor. Basit bir merhabanın bile buzları eritebileceğini ve çoğu zaman o ilk adımı atmanın yeterli olduğunu vurguluyor.